Haber şöyle: ABD, Suriye ve Irak’taki DEAŞ’lıları Çin sınırına yakın yerlere, Türkistan’ın doğu bölgelerine yerleştirmeye başlıyor. Çin de Tacikistan topraklarında askeri üs kuruyor. ABD ile Çin arasında Doğu Türkistan’ı, Tacikistan’ı, Afganistan’ı genel anlamda Türkistan’ın doğusunu etkileyecek müthiş bir hesaplaşmanın ayak seslerini duyuyoruz.
Bu sıradan bir haber olabilir. Sadece güvenlik eksenli konulara ilgi duyanların dikkatini çekecek bir haber olabilir. ABD propagandası olabilir. Çin propagandası olabilir. DEAŞ üzerinden bölgede tedirginlik oluşturma hesapları olabilir. Birçok şey olabilir… Ama bu haber, kesinlikle bu kadar değildir. Zihinlerimizi, gözlerimizi açmalı, bu küçük gibi görünen gelişmenin nerelere uzanacağını şimdiden öngörebilmeliyiz.
‘Üçüncü Büyük Oyun’ ABD ile Çin arasında Türkistan’da başlıyor..
Afganistan üzerinden Rusya ve İngiltere arasında yaşanan ve tarihe “Büyük Oyun” olarak geçen rekabetten sonra, ABD ile Rusya (Sovyetler Birliği) arasında yine Afganistan üzerinden çok büyük bir hesaplaşma yaşandı. 1979’da başlayan Afganistan işgali ve ardından gelen direniş, Müslüman bir ülke üzerinden yürütülen hesaplaşma Sovyetler’in çöküşüyle sonuçlandı. Bu, “İkinciBüyük Oyun”du.
Şimdi ABD ile Çin arasında “Üçüncü Büyük Oyun” dönemi başlıyor. Ve bu hesaplaşma Afganistan üzerinden, Tacikistan üzerinden, Doğu Türkistan üzerinden yürütülecek. Daha doğrusu Türkistan’ın doğusu ABD ve Çin gibi küresel ölçekte iki büyük gücün hegemonya savaşına sahne olacak.
Peki, biz nerede duracağız?Nasıl söz ve güç üreteceğiz?
ABD-Çin rekabetinin detaylarına girmeyeceğim. Bu, başka bir yazının ya da yazıların konusu. Beni Türkistan’ın doğusunda neler yaşanacağı ilgilendiriyor. Ve biz; coğrafyanın insanları olarak, Müslüman dünya olarak, Türk dünyası olarak bu gelişmelere nasıl bakacağız?
Ne tür tepki vereceğiz? ABD safında mı duracağız, Çin önceliklerine göre mi pozisyon alacağız yoksa kendi duruşumuzu, bakışımızı, önceliklerimizi inşa edip ona göre mi hareket edeceğiz, bizi o ilgilendiriyor.
Bu savaşların hiçbiri bizim savaşımız değildi. Zaaflarımızı kullandılar..
Afrika’nın derinliklerinden Ortadoğu’nun her karesine, Afganistan işgalinden Libya’ya, Arap dünyasındaki iç çatışmalardan mezhep krizlerine, Türkiye’ye yönelik darbe ve çokuluslu saldırı girişimlerinden Suriye’nin kuzeylindeki terör koridoruna, Arap-Fars mücadelesinden şimdilerde yeni başlayan Arap dünyasını Türkiye’ye karşı kışkırtmagirişimlerine kadar, tanık olduğumuz krizlerin hiçbirisi bizim krizlerimiz değildi. Evet, bizim zaaflarımız, yanlışlarımız, öfkelerimiz, fazlasıyla sorunlarımız vardı.
Ama bu çatışmalar, işgaller, terör operasyonları, kıyımlar, aşağılamalar, coğrafyanın talan edilip mahvedilmesi bizim kavgamız değildi. Küresel ölçekte güç mücadelesinin taraftarları bizim zaaflarımız üzerinden işgaller, güvenlik stratejileri belirledi, yürüttükleri savaşları hep bizim zaaflarımızla pazarladı.
Afganistan işgaline, Irak işgaline, Suriye savaşına, Yemen savaşına, Libya işgaline, son otuz yılda aklınıza gelen her krize bakın. Hiçbiri bizim savaşımız değildi. Sadece bizim topraklarımızda, sadece bizim kanlarımızla, sadece bizi kurşun gibi kullanarak yürüttükleri savaşlardı.
Müslüman dünya, Batı’nın ve Doğu’nun askeri, kurşunu olmaktan kurtarılmalı. En büyük meselemiz budur. Müslüman dünya, başkalarının savaşını kendi savaşı zannetmekten kurtarılmalı. Müslüman dünya, onların bu savaşlarını içeriden pazarlayanlardan kurtarılmalı.
Batı, Atlantik ekseni, Müslüman dünyaya yönelik bütün savaşlarında Müslümanları kullanmıştır. İslâm’a hem kendisi saldırmış hem onu kendi içinde çatıştırmıştır. Batı, başka düşmanlarıyla hesaplaşırken de Müslümanları bir silah olarak kullanabilmeyi başarmıştır. 21. yüzyıla dönük en vahim durum budur. Bu gerçeği, hiç kimse, hiçbir mazeret cümlesiyle reddedemez.
Söz üretemeyen, taraf olur. İngiliz mandacılığından beri bu böyledir..
ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın veya Batılı ülkelerin yanısıra şimdi Çin de aynı yolu izlemektedir. O da Müslüman öfkesini kullanmakta, yakın ilişki kurduğu Müslüman ülkeleri Batı karşısında konumlamaya çalışmaktadır.
“Üçüncü Büyük Oyun” ağırlıklı olarak Türkistan coğrafyasında kurulurken bizler ne üreteceğiz? Nasıl bir duruş belirleyeceğiz? ABD’ye haklılık kazandırma veya Çin’e haklılık kazandırma dışında bir söz üretebilecek miyiz? Son dönemde Doğu Türkistan üzerine yürütülen tartışmaların seyri, Çin zulümleri ve ABD’nin bu zulümleri kullanması arasına sıkışıp kaldığımıza işaret ediyor.
Taraf olmak kolaydır. Çünkü her taraftarlığa haklı gerekçe üretmek kolaydır. İngiliz-Alman mandacılığı tartışmalarından bu yana bu taraftarlığın ötesine geçmekte zorlanıyoruz. Zoru seçip geleceği aydınlatamıyoruz.
“Ya Batı’nın ya Doğu’nun, himâyesine girin” diyorlar. Buna boyun eğmeyeceğiz!
“Üçüncü Büyük Oyun’da ne olacağını söyleyeyim: Her iki tarafın çatışmasında da Müslümanlar, safların en önünde yer alacak. ABD için, Çin için ölecekler. Kendi topraklarında, kendi davaları için savaştıklarını sanacaklar. İslâm’la savaş yürüten Batı’nın, Müslümanları nasıl asker olarak kullandığını bir kez daha göreceğiz. Çin’in ABD ile emperyal hesaplaşmasını Müslüman toprakları ve kanı üzerinden yürüteceğini göreceğiz.
Bir coğrafya aklı neden üretemeyiz? Bize “ya Batı ya Doğu, birinin himayesine girin” diyorlar. Bazılarımız Batı’nın, bazılarımız Doğu’nun, herkes haklı bulduğu bir ülkenin gölgesine sığınıyor. Bize mandacılık dışında hiçbir şey önermiyorlar.
Bize, coğrafyamız, bu coğrafyada yaşayanlar için bir gelecek perspektifi üretmeyi yasaklıyorlar. Biz de, boyun eğip birini seçiyoruz. Sonra da bulunduğumuz bu gayri meşru zemine haklılık üretmek için çabalayıp duruyoruz.
Sadece Türkiye bunu yapıyor, dört koldan saldırıya uğruyor.
Sadece Türkiye bir şeylere meydan okumaya, bir tarih duruşu belirlemeye, bir coğrafya idraki oluşturmaya, bir özgürlük söylemi inşa etmeye çalışıyor. Bu yüzden de dört koldan saldırıya uğruyor. Bu saldırıları bile iç politik gerekçe olarak kullanmaktan utanmıyoruz.
Bir önceki yazımda, “İslâm’ı, Müslümanları bütün medeniyetlerle çatıştırmaya çalışıyorlar. Yeryüzünün, bütün medeniyetlerin ortak sorunu haline getirmeye çalışıyorlar.Batı, İslâm’la savaşına Budist ve Hindu medeniyetlerini de katmaya çalışıyor. İslam’ı Doğu’dan da kuşatıyorlar” diye bir tartışma açtım. Baktım ki, kimse dünyaya böyle bakmıyor.
Eğer biz, kendi sözümüzü üretemezsek, buna bağlı bir güç inşasına gidemezsek 21. yüzyıl boyunca coğrafyamızın bütün köşeleri talan edilecek. Türkistan’ın doğusuna biraz da bu gözle bakalım derim.
Kaynak : İbrahim Karagül – Yenişafak