Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da inşa ettiği toplama kamplarına ve cezaevlerine aldığı Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıklara mensup kadınları çeşitli iğne ve ilaçlarla kısırlaştırdığı iddia edildi.
Bir Fransız kanalına konuşan Gülbahar Celilova isimli Doğu Türkistanlı kadın, bir yıldan fazla kaldığı toplama kampında Çinli doktorlar tarafından kendilerine defalarca iğne yapıldığını söyledi.
Katıldığı yayında, “Kollarımızı küçük pencereden dışarı uzatmak zorundaydık.” diyen Celilova, “Zoraki yapılan iğnelerin ardından artık regl olmadığımızı fark ettik.” diye konuştu.
“Her 10 günde bir iğne yaparlardı”
Dar odalarda toplam 50 kadının tutulduğunu aktaran Celilova, daha önce yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:
“Çin’le Kazakistan arasında ticaret yapan iş kadınıyım. Doğu Türkistan’a son gittiğimde (2017) Çin polisi kaldığım otelden beni alıp sorguladı. Tutuklandıktan sonra cezaevine götürüldüm. Hapishaneye girdiğim ilk gün çıplak bir şekilde soyuldum. Su bile vermeden beni sorguya çektiler. Sorgu sonrası başka bir cezaevine götürüldüm. Orada 1 yıl, 3 ay, 10 gün hapis yattım. Hapse girdiğim ilk gün beni soyup tüm bedenimi kontrol ettiler. Hamile olup olmadığımı anlamak için röntgen çekip kan tahlili yaptılar. Daha sonra hamile kadınların zorla kürtaj yaptırılarak hapse konulduğunu öğrendim. Koğuştaki kadınların hepsinin elinde kelepçe, ayaklarında zincir vardı. Benim elime de kelepçe, ayağıma da 5 kilo ağırlığında zincir taktılar. Hapishanede 16 ay böyle kaldım. Haftada bir çırılçıplak betona oturturlardı. Ne olduğu belli olmayan ilaç verirlerdi. Her 10 günde bir iğne yaparlardı. Bunlarla bir şeyleri hissetmiyorduk ve her şeyi unutmaya başlamıştık. Sağlıksız şartlarda kaldığımız ve banyo imkanımız olmadığı için bedenimiz ve saçımız bitlendi. Hapishanedeki kadınları sorguya başına siyah poşet geçirerek götürürlerdi. Bazen 24 bazen de 48 saat aralıksız işkence yaparlardı. Sorgudan gelenlerin tırnakları çekilmiş, vücudu dayak darbelerinden mosmor olmuş, kamçı izleri, elektrik veren izler ve yüzü başı kanla dönerlerdi.”
Mehrigül Tursun: Amerikalı doktorlar, kısırlaştırıldığımı söyledi
Toplama kamplarından ‘ruh sağlığı bozuk’ olduğu gerekçesiyle salınan ve ardından ABD’ye kaçmayı başaran Mihrigül Tursun isimli 30 yaşındaki bir başka Uygur kadın da Uluslararası Af Örgütü’nün Meiji Üniversitesi ile Japonya’nın başkenti Tokyo’da düzenlediği bir konferansa katılarak başından geçenleri anlattı.
Mısır’dan döndükleri Doğu Türkistan’ın Urumçi kentinde havaalanında henüz 45 günlük üçüz çocuklarından ayrılarak tutuklandığını dile getiren Tursun, 3 ay sonra bırakıldığını ifade etti.
Bir sonraki seferde polis tarafından yeniden çağrıldığını ve 3 gün boyunca işkence yapıldığını, dövüldüğünü ve elektrik verildiğini söyledi.
Telekonferans yöntemiyle konuşan Mihrigül Tursun, Çin yönetimince 3’üncü kez alındığı cezaevinde, dar bir hücrede 50 kişi tutulduklarını ve kendilerine ne olduğunu bilmedikleri iğneler yapıldığını aktardı.
Aylık regl döngülerinin bittiğini ifade eden Tursun, ABD’de doktorların yapılan testlerin ardından kendisine artık kısırlaştırıldığını söylediklerini dile getirdi.
“İlaç verildikten sonra 1 hafta boyunca yorgun ve halsiz hissediyordum. Her şeyi unutuyordum ve depresyona giriyordum.” diyen Tursun, kocası dahil ailesinden 26 kişinin halen toplama kamplarında ve cezaevlerinde olduğu bilgisini paylaştı.
Daha önce gözaltına alınıp kamplarda tutulan ve şu anda Batılı ülkelerde yaşayan bazı Uygur kadınlar da hamileliklerinin son ayları olmasına rağmen zorla kürtaj yaptırılarak bebeklerinin alındığını belirtmişti.
Toplama kampları ve cezevlerinden salınan Uygur kadınların neredeyse tamamının doğurganlığını kaybettiği belirtiliyor.
ABD’li enstitü: Uygurlar soykırıma tabi tutuluyor
Bu arada nüfus kontrol programlarında işlenen insan hakları ihlallerini araştıran Virgina merkezli ABD’li sivil toplum kuruluşu Nüfus Araştırma Enstitüsü (Population Research Institute), Çin’i büyük oranda kısırlaştırma yapmakla suçladı.
Enstitüden yapılan açıklamada, “Mevcut Uygur nüfusu, Çin’in toplam nüfusunun yüzde birinden bile az. Herhangi bir ülkede bu orandaki bir nüfusun doğal büyümesini sınırlandırmak ya da kontrol altına almak, onları tamamen yok etmek ve soykırıma tabi tutmak demektir.” değerlendirmesinde bulunuldu.
“Çin’in Uygurlara yönelik zorla kürtaj, kısırlaştırma ve doğum kontrol politikası, Uygur halkının yaşam kalitesini sağlama değildir” ifadelerinin yer aldığı PRI’nin açıklamasında “Aksine, tüm siyasi, ekonomik ve sosyal araçları ve kısıtlamaları dayatarak onları yavaş yavaş yok etmektir” denildi.
Uygur bilim insanı: Çin, tutuklulara beyaz kimyasal içerikli madde veriyor
Yine Uygur bilim insanı Erkin Sıddık da Çin’in toplama kamplarında tuttuğu Uygurlara zorla kimyasal içerikli ilaçlar verdiğini belirtmişti.
Erkin Sıddık, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Beyaz kimyasal içerikli madde insanı ağır ağır ve adım adım öldürüyor.” iddiasında bulunmuştu.
Bu arada toplama kamplarından salınanlardan bazılarının yürümekte ve konuşmakta güçlük çektiği, kimilerinin de geçmişe dair herhangi bir şey hatırlamadığı ifade ediliyor.
Kamplardan çıkanlar da ilaç verildikten sonra sinir sistemlerinin donduğunu, titremeye başladıklarını ve takatlerini kaybettiklerini aktarıyor.