Çin’in Uygur Türklerini “mesleki eğitim merkezleri” adı verilen kamplarda alıkoyması uluslararası kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor.
Çin’in Uygur Türklerini “mesleki eğitim merkezleri” adı verilen kamplarda alıkoyması uluslararası kamuoyunda tepkiyle karşılanıyor. Sincan’daki hak ihlalleri, aralarında Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütünün bulunduğu kuruluşlar tarafından eleştiriliyor.
Pekin yönetimi, 10 milyon Uygur Türkü’nün yaşadığı Doğu Türkistan’da nüfusunun yüzde 45’ini oluşturan Müslüman topluma kültürel, dini ve ekonomik ayrımcılık uygulamakla suçlanıyor.
22 Aralık 2020’de Çin’in İstanbul’daki Başkonsolosluğu önünde toplanan 100 kadar Uygur, 18 gün boyunca 2017’den beri haber alamadıkları ailelerinin durumunu öğrenme talebiyle gösteri düzenledi.
AA muhabiri, kamplarda alıkonan yakınlarından haber alabilmek için organize ettikleri protestoyla seslerini duyurmaya çalışan Uygurlarla konuştu.
5 yaşındaki kızı gözaltına alındı
Alimcan Turdiniyaz, 5 yaşındaki kızının Çin otoriteleri tarafından gözaltına alındığını öğrendiğinde anayurdunu terk etme vaktinin geldiğine karar verdi.
Turdiniyaz’ın 5 yaşındaki kızı, 2012 yılında yazın Kur’an kursuna gittiği için gözaltına alınmıştı. Baba, küçük kızını Çin makamlarından rüşvet karşılığında geri aldığında kendini şanslı hissetti.
45 yaşındaki Turdiniyaz, eşi ve 3 kızıyla birlikte 8 yıldır İstanbul’da yaşıyor ama kalbi, “Doğu Türkistan” olarak da bilinen, Çin’in batısındaki Sincan Özerk Bölgesi’nde geride bıraktığı ailesi ve akrabalarına özlemle dolu.
Turdiniyaz, 2016 yılında Çinli yetkililerin Sincan’da Uygurların evlerini ziyaret ederek pasaport edinmeleri ve yurt dışındaki ailelerini ziyaret etmelerini istediğini belirterek, “Bunun bir tuzak olduğunu farkında değildik. O yıl ve sonrasında yurt dışına çıkan herkes şu anda ya kamplarda ya da bilemediğimiz başka yerlerde. Abim, ablam, kocası, iki çocukları, ablamın damadı ve bir yakın arkadaşım “yeniden eğitim merkezi” adı verilen siyasi kamplarda tutuluyor.” dedi.
Kamplarda tutulanlardan bazılarının fabrikalarda zorla çalıştırıldığını ifade eden Turdiniyaz, yakınlarını görme umuduyla TikTok ve Facebook’ta yayımlanan kamp videolarını izlediklerini ifade etti.
Turdiniyaz, kampların mesleki eğitim merkezi olduğu, orada tutulanlara istihdam sağlamayı amaçladığı iddialarına ilişkin, “Abim Nurmemet eğitimli biridir ve Çin’de işletme sahibidir. Çin hükümetinin kendisine iş veya eğitim vermesine ihtiyacı yok. Sonradan anladık ki sakal bıraktığı için almışlar.” ifadelerini kullandı.
Turdiniyaz’ın kız kardeşi Halime, eşi ve iki çocuğuyla kampta tutulurken erkek kardeşi Elzat Ali’nin nerede olduğu bilinmiyor.
Türkiye’de iş adamı olarak bulunan Turdiniyaz, 2017’ye kadar Türkiye ve Çin arasında ticaret yapıyordu. Kardeşi Elzat da onun işletmesinin muhasebecisiydi. Onu anlatırken göz yaşlarına hakim olamayan Trudiniyaz, “2017’de annemizin hasta olduğu haberini alınca yurda döndü. Çin’e iner inmez gözaltına alındı ama nerede olduğunu bilmiyoruz, kampta mı, hapishanede mi, yoksa başka bir yerde mi?” dedi.
Hıçkırıklarına hakim olamayan Turdiniyaz, Çin’de kalan akrabalarının akıbetini öğrenmeyi istediğini belirterek şöyle konuştu:
“Benim akrabam oldukları anlaşılıp başları derde girmesin diye onları arayamıyorum bile. Annemin öldüğünü dahi başkalarından öğrendim. Kardeşlerim ve diğer akrabalarım hayatta mı değil mi onu bile bilmiyorum.”
Aileleriyle iletişim kuramıyorlar
İki çocuk annesi 39 yaşındaki Emine Vahit, oğullarıyla Mart 2015’te Türkiye’ye geldi. Turdiniyaz gibi o da 2017 yılına kadar Çin’den uluslararası ticaret yapıyordu.
Bir gün aile bireylerine ulaşamadığında hayatını altüst oldu. Ailesi ile iletişim kurmak için Çin’in popüler mesajlaşma uygulaması WeChat’i kullanan Vahit, tanıdığı herkesin hesaplarını kapattığını ve yurt dışından kimseyle iletişim kurmadığını gördü.
Temmuz 2016’da abisinin Çin makamlarını tarafından alıkonulduğunu kız kardeşlerinin WeChat üzerinden kendisine haber verdiğini aktaran Vahit, kısa süre sonra ablasının ve diğer abisinin de alındığını belirtti.
Sincan’a son gidişinde yaşadıklarını hatırlayan Vahit, Türkiye’ye dönüşünü “tam bir mucize” olarak değerlendiriyor.
Vahit, ticari işleri ve evini satmak için 2016’da Sincan’da dönmüş. O dönemde bir kampta alıkonan ablasının sağlık durumu kötüleşince hastaneye kaldırıldığını aktaran Vahit, “Oradayken hastanede gizlice ablamla buluştum. Bana derhal ülkeyi terk etmemi yoksa Çin otoritelerinin beni de alacaklarını söyledi. Ben de bir gecede her şeyimi topladım ve ilk uçakla Türkiye’ye gittim.” diye konuştu.
Ablasının kamplarda yaşadıklarını “kabus” olarak tasvir ettiğini aktaran Vahit, yaşananları şöyle anlattı:
“16 ila 70 yaşındaki kadınları bir arada tutuyorlar. Her sabah bir saat koşmaya zorluyorlar, hatta yürüyemeyen yaşlı kadınları bile. Kamplardaki zor koşullar nedeniyle hayatlarını kaybedenler olmuş. Sabah bir somun ekmek, öğlen bir tas çorba ve akşam yine bir somun ekmeği yemek olarak veriyorlar. Onu da ancak diz çöküp Çin hükümetine teşekkür edip, Çin Komünist Partisinin şarkısını söylerseniz veriyorlar.”
Kamplardaki kadınlara çok kötü davranıldığını anlatan Vahit, insanlardan geçmiş hayatlarını gözden geçirmelerini ve sanki günahkarlarmış gibi nedamet getirmelerini istediklerini aktardı.
Vahit’in ablası 2017’de tekrar kampa alınmış. Vahit o zamandan bu yana ne onun ne de iki erkek kardeşinin akıbetini bilmiyor.
“Baskıya sesiz kalmak, onu onaylamak anlamına gelir”
39 yaşındaki Mirzaahmet İlyasoğlu, 2007’den bu yana Türkiye’de yaşıyor. Türk vatandaşlığına da hak kazanan İlyasoğlu, merhum babasının vasiyetini yetine getirmek için Çin’de üniversite diploması aldı, Türkiye’de de master yaptı.
İlyasoğlu, 2014’te erkek kardeşi ve annesini kendisini ziyaret etmeleri için Türkiye’ye davet etti. Annesi ve kardeşi ziyarette İstanbul’un turistik yerlerini görme, Sincan’ın görünmez duvarları dışındaki dünyayı tanıma fırsatı buldu. Ancak bu ziyaret İlyasoğlu ailesi için kabusa dönüştü.
Kardeşi Helememet’in 2017’de Türkiye’ye yaptığı bu ziyaret nedeniyle Çin otoriteleri tarafından gözaltına alındığını ifade eden İlyasoğlu, “Bize bu kampların mesleki eğitim merkezi olduğunu söylediler, o yüzde 3 yıl sesimizi çıkarmadık. 3 yıldır ailelerimizden haber alamadık, öldüler mi kaldılar mı bilemedik. Bunların okul olmadığı sonradan anladık.” diye anlatırken göz yaşlarına boğuldu.
Daha sonra eniştesi Abdürrahim Kervancıengin’in, dört arkadaşıyla birlikte kamplarda alıkonulduğunu öğrenen İlyasoğlu, “Ben hapiste değilim ama onların acılarını hissedebiliyorum. Çin bu kamplarla suç işliyor. Bunun başka bir tanımı yok.” değerlendirmesinde bulundu.
Çin hükümetinin Sincan’ı daima Çin’in bir parçası olarak görüp orada yaşayanları kendi vatandaşı gibi görmemesinden yakınan İlyasoğlu, kamplarda 90 yaşındaki dedelerden 2 yaşındaki çocuklara kadar insanların alıkonulduğunu, çocukların ailelerinden zorla koparıldığını öğrendiklerini aktardı.
Türkiye’de üniversite okumuş bir arkadaşının bu kamplarda hayatını kaybettiğini söyleyen İlyasoğlu, kendi ailesi ve arkadaşlarının hayatından endişe ettiğini belirtti.
Turdiniyaz, Vahit ve İlyasoğlu, uluslararası toplumu ve insan hakları kuruluşlarını Çin hükümetinin Müslüman Türk toplumuna yönelik gayrı adil ve gayrı insani muamelesine karşı sesini yükseltmeye çağırdı.
Turdiniyaz, halen Sincan’da 8 milyona yakın Uygur Türkü’nün giderek genişleyen siyasi yeniden eğitim kampları ağı içinde alıkonulduğunu vurgularken, İlyasoğlu, “Baskıya karşı sessiz kalmak, onu onaylamak anlamına gelir.” ifadesini kullandı.
“Kız kardeşimin akıbetini bilemediğim sürece özgür hissedemiyorum”
2009’dan bu yana Türkiye’de yaşayan Medine Nazımi de, 34 yaşındaki kız kardeşi Mevlüde Hilal’in hayatından endişeli. Türk vatandaşlığına hak kazanan Nazımi, kız kardeşinden iki yıldan fazla zamandır haber alamıyor.
Türkiye’de yaşayan ve okuyan, Türk vatandaşlığı bulunan Hilal, ilkin 2017 yılında Çin otoriteleri tarafından kampta alıkonulmuş, ardından 2019 yılında bırakılmış. Hilal, aynı yıl yeniden alıkonulurken o zaman 2 yaşında olan kızını geride bırakmak zorunda kalmış.
Hilal’den o zamandan bu yana haber alınamıyor. Teyze Nazimi, “Hilal’i kızı şimdi 4 yaşında ve annesini tanımıyor, kokusunu bilmiyor.” derken göz yaşlarına boğuldu.
Kız kardeşinin gözaltına alınmasından kısa süre sonra annesini kaybeden Nazimi, “Annenizle 4 yıldır konuşmasanız ve bir gün telefon çalsa ve öldü deseler ne hissederdiniz? ve cenazesine gidip son bir veda bile edemeyeceksiniz ona.” diye konuştu.
Türk hükümetinden ve Dışişleri Bakanlığından, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Hilal’in yerinin bulunmasını ve kızıyla birlikte ülkeye getirilmesini talep eden Nazimi, “Teselli sözleri artık yeterli değil bizim için. Kamplardaki pek çok kişinin felç geçirdiğini ve hatta öldüğünü biliyoruz. Tek isteğim kız kardeşimin çocuğuyla Türkiye’ye dönmesi. Yeğenimi görmek, ona sarılmak istiyorum. Özgür bir ülkede yaşasam da kendimi özgür hissetmiyorum. Kız kardeşimin akıbetini bilemediğim sürece özgür hissedemiyorum.” ifadelerini kullandı.
Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki uygulamaları
Çin’de son yıllarda Uygur Türklerinin kimlik ve kültürlerine yönelik ihlaller uluslararası kamuoyu tarafından eleştiriliyor.
Pekin’in “mesleki eğitim merkezleri” olarak adlandırdığı, uluslararası kamuoyunun ise “yeniden eğitim kampları” diye tanımladığı yerlerde, BM verilerine göre en az 1 milyon Uygur Türkü kendi rızası dışında tutuluyor.
Pekin yönetimi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde kaç kamp bulunduğuna, buralarda kaç kişinin olduğuna ve söz konusu kişilerden ne kadarının sosyal hayata döndüğüne ilişkin bilgi vermiyor.
BM ve diğer uluslararası örgütler, kampların incelemeye açılması çağrılarını yinelerken Çin, şu ana kadar kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin verdi.
Çin makamları, BM yetkililerinin doğrudan bilgi almak amacıyla bölgede serbestçe inceleme yapma talebini ise geri çeviriyor.